11 Şubat 2017 Cumartesi

ugurgursel.com

Arkadaşlar merhaba,

Uzun süredir şiirlerimi bu blog adresinde yazıyordum. Bundan sonra şiirlerimi ve yazılarımı ugurgursel.com 'da yazmaya devam edeceğim.
Umarım siz de beni okumaya devam edersiniz :)

Mutlu kalın, hayatı doğaçlayın!

25 Ocak 2017 Çarşamba

Misafir

Akşam.
Bulutlar gündüzden kalma,
Grinin geceyi aydınlatan tonu.
Ben,
Ben sen umuduyla dolu.
En sevdiğin şarkının nakaratı;
Dudaklarında mırıldanmakta olduğun.
İlk baharda yüzüne vuran,
Ilık bir rüzgar...
Tebessümün, kalbime zimmetli.
Ruhum,
Yaprakları aşıklar tarafından koparılmış bir papatya misali.
Bir seviyorum seni,
Bir de sevmiyorum kendimi.
Yahu nasıl sevebilirim,
Kendini ait hissetmediğin bir beni.

Sabah.
Çiğ ile ıslanmış, yaprakları dalların.
Hayallerim,
Uyurken, ayaklarımın yorgan dışında kalması gibi.
Bir ayaz ki gönlümde;
Kör duymamış, sağır görmemiş böylesini.
Yüzme bilmeden,
Yakmışım bütün gemileri okyanusun ortasında.
Bilir misin bilmem ama,
-Sahiden ben seni sevmekten başka bir şey bilmem-
Uzun yolculuklardan hep nefret etmişimdir.
Benim indiğim istasyonda,
Kavuşmanın esamesi okunmaz.

Hatalarım bir ben yarattı bugün,
Dünü varoluş, yarını yok oluş.
Ölüm,
Davetsiz bir misafir kapımda bekleyen.
Tanrı misafirini buyur etmektir tabiatım.
Henüz senin gönlüne misafir bile olamamışken.



21 Ocak 2017 Cumartesi

Yalnızlığın Seferi Yok

Hiç bir sayfa yetmedi silmeye,
Kalemimden akan kelimeleri.
Kaç kere aşk yazdı,
Kaç kereden bir fazla ayrılık.
Özlem ile başladı satırlar da,
Kavuşmak veda.
Bir kadına bin şiir yazıldı da,
Binin biri, sayfaların dışına taşamadı.
Ah, han oldu gönül,
Yolcusu pek bol değil;
Şarap doldu kadehler de,
Dolduğu ile kaldı.
Keyfe de keder, kedere de keder,
Bir cigara bile yakmamışken, helak olmuş ciğer.
Hadi her şeyi geçtim,
Ne güzel öldük be,
Henüz ilk nefesimiz yakmamışken ciğerlerimizi.
Açamadan gözlerimi, mavi gözyüzüne;
Sağanak bir yağmur bıraktı, kapkara bulutlar yüreğime.
Binsem bir gemiye,
Ne el sallayanım olur, ne de gideceğim bir liman.
Utanırım tren garına da gitmeye;
Yalnızlığın seferi yok diye.

14 Ocak 2017 Cumartesi

Sevmek Güzel Gözlü Bir Kadını

Dünden kalan düşünceler ile bir günü geçirdikten sonra;
Gecesinde, yarına uyanmak umuduyla gözleri kapatıp,
Bugüne uyanmaktır, hayat.
Baharın kapısında beklediği bir evde,
Henüz sobanın üstündeki kestanelerin çıtırdamaya başlamadığı
Bir kış gecesi,
Bilmem hangi senenin yazından kalma fotoğraflara bakmak.
Aşık olmak, yıllanmış küflü peynire,
Sadece kadeh ağzına kadar kırmızı şarap ile doluyken.
Sevmek güzel gözlü bir kadını,
O gözlerin içinde kendini gördüğün vakitlerde.
Tarifeli bir ada vapurunun düdüğü olmak,
Haber vermek iskelede sevdiklerini bekleyenlere;
Biz geliyoruz diye.
Ahmet Haşim dizelerinde akşam olmak,
Elif Şafak kaleminde aşktan hemen önceki kelimeye sığınmak.
Sevmek güzel gözlü bir kadını,
Bir daha o gözlere bakamayacak olmaktan korkarak.
Ve titremek,
Krakow'un soğuk akşamlarında.
İnsanlar sokaklarda işe gitme telaşı ile koştururken,
Bugünden bugüne kalma,
Çakır keyfi beş geçe bir kafa.
Sokak lambalarının söndüğü vakit,
Kapanmakta direnmezken gözlerin,
Uyutmuyor olacak hislerin.
Ah o dünden kalma düşünceler,
Düşünceler gözüne uyku girmesini engeller.
Lakin hisler öyle mi,
Bir bebek gibi huzurlu uyuduğun anlarda,
Seni uyandırmaktan çekinmezler.
Hiç bir kış gecesine ait soğuk, titretmemiştir bedenini
O an titrediği kadar kalbinin.
Sevmek güzel gözlü bir kadını,
Sadece sevmek.



1 Ocak 2017 Pazar

Buyurun Cenaze Namazına

Yerin yüzü, yerin altı olmuş.
Hiç birimizin, toprak altındaki ölülerden farkı kalmamış.
Ruhlarımız,
Meydanları dolduran bedenlerimizi çoktan terk etmiş.
Hiç bir şey için çok geç değil derken bile,
Zaman kaybetmişiz.
Sokakta aç kalan bir çocuğu,
Halil İbrahim sofralarımızdaki sohbete, ismen davet etmişiz.
Yeni bir günün, yeni bir umutsuzluk olduğu sabahlara;
Geceden kalmışız, bir düş kırıklığı ile.
Kışın henüz kestane kızartacağımız günleri gelmeden,
Biz ısınmak için, beklentilerimizi ateşe vermişiz.

Sevmişiz, yani sevmişizdir herhalde.
Sevilmişsek -varsayalım yani-
Demek ki sevişmişiz.
Güldüğümüzü de hatırlar gibi oluyoruz bazen,
Tebessüm mü, hadi onu da sayalım bu sefer.
Mutlu olduğumuz anlar,
Unutmakta ısrar ettiğimiz bir rüya gibi gelse de,
Bir kaçımız tuttuysa küçüklüğünde günlük
Bir sayfa dolusu olmasa bile bir kaç satırda vardır be.

En az bir kere ıslanmışızdır ahmak ıslatan yağmurunda.
Yüzümüzde aptal saptal bir gülümseme ile,
Yerlerdeki karınca yuvalarına basmadan,
Kaldırımın kenarında yürümeye çabalarken.
Önce birbirimizi itip,
Sonra düşmeyelim diye sıkıca sarılırken;
Birlikte düşmekten hiç korkmamışızdır.

Şimdi korkuyorsak düşmekten, sadece yalnız kaldığımızdan mütevellit,
Islanmaktan çekindiğimiz için hamal gibi taşıyorsak her gün şemsiyeleri,
Sevişmek uğruna kırk takla atarken, sevmek ağır geliyorsa yüreklerimize,
Tebessümlerimizin yerlerini, sebepsiz gerginlikler aldıysa,
Anılarımızı paylaştığımız sayfaları, öfke nöbetlerimizde yırttıysak,
Bir çocuğun boğazından geçecek lokma, bizim çöpümüzden gittiyse onun sofrasına,
Buyurun cenaze namazına.

25 Aralık 2016 Pazar

Gideni de Benim Kalanı da

Sen, sayfalarca yazılmış bir şiirin
En anlaşılmayan kelimesi.
Ne temasını anlatıyorsun şiirin,
Ne de hatırasını şairin.
Doğmamış bir çocuğun ilk patiği gibisin.
Varsın, aşikar;
Ama yokluğun da hani
Öldürmüyor cinsten.
Kış güneşi, yaz yağmuru;
Arkası karalanmış bir deftere,
Çiz asırlardır aşıkların altında buluştuğu bu ağacı.
Gölgesi vurmuyor, hasret geçmiş başıma.
Varı yoğu dökmek sararmış yapraklarını,
Gidenlerin arkasından.
Veda, herkese zor ama;
Bazen gideni de benim kalanı da.
Hayır, çay demlemeyi de bilmem;
Derin bir nefes alırım, sonra bir şiir yakarım.
İki kadeh hatıra doldururum,
Birini, uyanmayacağım bir sabaha saklarım.

24 Aralık 2016 Cumartesi

Bir Garip Kasaba

Kapı aralık,
Soğuğun kışı.
Mart'ı karlı geçiren bir kasaba.
Lakin henüz Şubat.
Üşüdüğünü bile hissedemezsin burada.

Yanan bir ocak,
Işığın gölgesi.
Geceyi sessiz geçiren bir hane,
Matem, kapı tokmaklarından çıkan ses.
Duyduğunun konuşanı yok bu evde.

Sokakta birbirine iyice sokulmuş insanlar var,
Fısıltıları duyulur cinsten.
Gölgeleri kar yığınlarının üzerinde katlanmış.
Kimsiniz,
Kime umut, kime hayal kırıklığı suretiniz?

18 Aralık 2016 Pazar

Nasıl Anlatayım Seni Sensiz

Ümit'in milyon kere Ayten'i,
Bir sen etmiyor.
Yahut Atilla'nın kovduğu gibi Aysel'i
-Ben sana göre değilim- diyemiyorum.
Sana göre olduğumdan değil de,
Can'ı dinlemediğimden mütevellit.
Hani bağlanmayacaktık körü körüne?

Bir rakı sofrası olsa da
Koysa herkes gönlündekileri masaya,
Ben şiirlerde bile adını geçiremem,
Başkalarının dudaklarında olmasın diye adın,
Nasıl anlatayım seni, sensiz be kadın.


14 Aralık 2016 Çarşamba

Özlerim

Kim bilir benim gecem, kimin gündüzü;
Buranın kışı, nerenin yazı?
Sen hangi umudumun kırıntısı?
Kim bilir aşkı kışın?
Hasreti bana yazın,
Ben özlerim,
Siz kavuşmanıza bakın.

30 Kasım 2016 Çarşamba

Yalnızlığın Tatları

Sonbaharın yalnızları,
Yere düşmüş her bir ağacın yaprakları,
Ve çırılçıplak kalmış dalları.
Bir sokak lambasının sarısı,
Dans ediyorken çıplaklığın kahverengisi ile;
Yarın yağacak olan karın beyazı,
Ayın olmadığı gecelerde dahi, aydınlatacak sokakları.
Sabahın ilk ışıkları,
Bir ayaz ki, yorganın altında bile rahat bırakmaz seni.
Kalbini titreten, geceden kalma hayal kırıklıkları;
Yarım kalan şarap değil dudağındaki,
Yıllanmış yalnızlığın keskin tatları.

23 Kasım 2016 Çarşamba

Yaşamaya Devam Ettiler

Bazı insanlar tanıdım,
Bana ilham olan gecenin karanlığında kalan.
Ne notalarla dans ettirebilirlerdi,
Ne de kelimelerle bir girdap yaratıp seni içine çekebilirlerdi.
Onların şarkısı da şiiri de nefes alıp vermekti.                      
Ve yaşadıkları her an, başkalarının hayatlarında bıraktı bir an.
Kimisi güldürdü, kimisi düşündürdü.
Son zamanlarda düşünebilen insan da bulması zor oldu,
Bu kez kendileri düşündü.                 
Unuttuklarını düşündüler;
Hissettikleri günlere geri gittiler.
Başkalarının hayatlarında kendilerine ait anılar bırakmışlardı;
Her birini o an geri istediler.
Lakin mümkün müydü geçmişte kalan parçalardan,
Şimdide bir sen yaratmak?                      
Neyse dediler, yaşamaya devam ettiler.

19 Kasım 2016 Cumartesi

Mutlu Olmak Gerekli Mi?

Nasıl kavunun hakkıysa rakı,
Bu gecenin de bir şiirdir hakkı.
İnsan bilmediği diyarları hayal ederken,
Kendi memleketinde oluverir yabancı.
Kimi kimsesiz, saati pilsiz.
Ne geçi var, ne erkeni;
Onun için her zaman tam vakti.
Günü aydın, gecesi evvelden belli,
Yeri yok bir mum ışığına dahi
Mutlu olmak için biraz aptallık gerekli.
Peki mutlu olmak gerekli mi?

12 Kasım 2016 Cumartesi

Kendiyle Kavgalı

Dünyamın küçüklüğünü düşündüğüm vakitler,
Altına saklanıyorum egomun.
Kendimle verdiğim kavgada,
Yaralanabilecek kadar yakınımda duran insanları görüyorum.
Gidin diyorum, daha da geliyorlar.
Dünyama ben bile sığmıyorum,
Ama onlar yer de istemiyorlar.
Küçülüyorum, koskoca gölgemin yanında.
Işık nereden geliyor diye merak ediyorum,
Ama karanlıkta kaybolmak da korkutmuyor desem yalan olur;
Bir çok şeyin yalan olduğu gibi.

Yalnız kalmak istiyorum, ama bir başıma değil;
Kalabalıklarda yalnız kalayım, beni de alsın o yalnız insanlar aralarına.
Kendi maskemi kendim getireceğim,
Çok güzel çizilmiş tebessümlerim var,
Yahut senaryolaştırdığım mutluluk oyunlarım.
Almasalardı sahnemi altımdan,
Sergilemeye devam ederdim usanmadan.
Kapalı gişe oynattığım hayat dramalarım,
Eski bir defterle de dertleşmemiştim, o kadar yalnızım.



9 Kasım 2016 Çarşamba

Kendimi Dinleyemiyordum

Bir balerinin ayaklarının yere basması gibi,
Zarif; sessiz bir yağmur yağıyordu gecenin gözü açık bir vaktinde.
Yüzsüz olacaktı ki rüzgar,
Homurtuları cam, kapı demeden dolduruyordu odaları.
Kim bu konuşan diye tedirgin olduğum anlardan birinde,
Egomun sesinden, kulak veremiyordum kalbime.
Denizin sabahki halini hatırladım;
O dingin; ununu eleyip eleğini asan denizin.
Diyorum ya gözü açık bir vakitti,
Düşünün ki ağzı olsa dahi konuşmayacak denizi bile,
Rüzgarla aşka getirmişti.
Yağmur ise güneşin doğuşundan bihaber bir ayçiçeği gibi,
Tevazu halindeydi.
Sabahı sabah, beni adam edemedim;
Gerçi sabahın benim onu sabah etmeme ihtiyacı da yoktu hani.

6 Kasım 2016 Pazar

Zaman ise Geçmiş

Yalana renk katan ressam,
Kaç tuvale sakladın hayallerini?
Kim silebilir ki yaşanmışlıkları?
Peki ya geçmiş,
Kaçımızın sorgulamadığı gerçeklik?
Hangimizin umru dışı, kör noktası?
Anı yaşamak diye raks ederken,
Müziğin babasını kim inkar edebiliyor?
Yapamadığım bir şey varsa,
Yazdıklarımı hissetmek,
Hissettiklerimi yaşamak cesareti...
An, an diye sevişiyorken zamanla
Ya dolu geliyor minibüsler bize yer yok
Ya bizi alacak zamanları..
Yahut bambaşka bir sokakta bekliyorsak onları,
Kimin suçu bekletmek?
Zaman fahişe, zaman orospu
Her birimiz ararken kerhanenin yolunu.

14 Ekim 2016 Cuma

Sormuşlar Mantığa, His Girmiş Araya

Ölü bir insanın lirikleri,
Yahut yaprakları dökülen bir ağacın meyvesi,
Umutlandırıyor beni.
Odasının perdesi, piyanosundan çıkan notaların ahengi ile salınıyor,
Duvardaki yansıma son nefesinden önceki fırça darbesi,
Cumartesi, Pazar, Pazartesi,
Akşamın sekizi, gecenin ikisi;
Sabaha mı ait yoksa geceye mi bilemediğim,
Dört buçuktan beş saatte belirdi.
Gözlerden akan yoksulluk,
Uyumaya dahi parası olmayan insanlar,
Gülmek bedava diye işkillenip, ağlamaktalar.

Diri bir beden, taşımakta ona ait olmayan bir ruhu,
Düşünceler örtemiyor hisleri, ayaklar sığmamış yorganına,
Aç da değil halbuki lakin açıkta kalmış.
Bir titreme hislerde, ilk baharın kavurucu karı,
Bu denli mantıklı işte bugünden don biçmek doğmamış çocuğa,
Biri de var ki dün gömdüğü insana, bugün hal hatır sormakta.
Durum bu ya; sormuşlar mantığa "nedir bu işin doğrusu?"
His, "ben ne dersem o" diye girmiş araya.

13 Ekim 2016 Perşembe

Başkalarının Hisleri

Küçüklüğümden beri aynı manzarayı görürüm penceremden.
Bir park, bir kaç ağaç ve insanlar,
İsimleri senelerdir aynı olan insanlar,
Zaman ile sevişmiş her biri.
Her birimiz..
Ölüyor muyuz yoksa yaşıyor muyuz?
Her gün saat 9:00'da işe geliyor muyuz yoksa gidiyor muyuz?
Yahu napıyoruz,
Hadi bizi geçtim ben napıyorum?
Şşt kimseye söyleme ama bilmiyorum.
Belirsizliğin ne denli canımı sıktığını biliyor musun?
Çok gariptir ki bu sefer bana mısın demiyor,
Ya sana diyor mu bir şeyler;
Diyor muyum bir şeyler kımıldatmadan ağzımı?
Çok insan gördüm kelimelere gerek dahi duymadan iletişen,
Ve çok insan sevdim, insanları seven.
Bir çok hissi kaleme aldım,
Bir gün ben de sahip olursam onlara, yabancı gelmesinler diye.
Yüzüme geçirdiğim başkalarına ait hisler iken,
Nasıl da benmişim gibi davrandım..
Yok öyle yağma, sen hissedeceksin, bir de bas bas bağıracak hislerin;
Ben burada sonbaharın hışmına uğramış bir yaprak gibi,
Her şeyden bihaber...
Gel birlikte sevelim, ya da sen sev ben de sevmiş kadar olayım..
Sana ihanet eden adama kadına <insana diyemedim, diyemediğim gibi yazamadım da>
Sen ah çekerken ben de rakıları doldurayım..
Ulan yine içmeye bahane arıyor diyecekler,
Bir de böyleleri var azizim diye dedikodu da yaparız.
Ne dersin sen hisset, ben paylaşayım kampanyam tutar mı?
Nasiplenir miyim ben de hissedenlerin sevinçlerinden,
Bir nebze de olsun paylaştıkça azalır mı ekşimiş üzüntüler?

6 Ekim 2016 Perşembe

Heybeli

Ey Heybeli..
Sustur martılarını açtım gözlerimi güneşe.
Nereye gitti kokan kozalakların?
Değirmenin durmuş, essin rüzgarlar bre.
Ey Heybeli..
Soluyorum bir gün daha seni derinlerimde.

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Bir Ben Şiiri

Bir ressam resmederken güneşi, mum ışığıyla aydınlanan soğuk odasında;
Duygular izini bıraktı beyaz bir kalemle kara sayfalara..
Ninni oldu kulağında bir bebeğin,
Duyan Müslüman ezan dedi, Hristiyan çan..
Her okuyan kendini bulacaktı aslında,
Yazarken kendini kaybetmeseydi ben.

Bir şiir bir değildi aslında,
Üzeri karalansa da, yazılan her kelime vardı kekin hamurunda.
Tadını alamaz her okuyan da,
Bir ben bilir kendini kaybeden kelimeler arasında.

Elinden gelse iki nota da basmak ister gönül,
Çizmek ister aynı el o gözleri,
Ben hisseder de dil bulamaz tasvir etmeye yetecek kelimeleri..
Anı; dün, bugün, yarın diye üçe bölse dahi,
Zaman yetmez.
Sayfalar yıpranır, kalem tükenir yine de son bulmaz şiiri.




31 Temmuz 2016 Pazar

Üzmüyordu Vedalar

Saat yeşili kahverengi geçe,
Rüzgarla sevişiyordu yapraklar;dallarına ihanet edercesine.
Toplayıp pılı pırtı,
Terk ediyorlardı bir ömür birlikte oldukları ağaçlarını.
Kimisi yere düşerken bir diğerine tutunuyor,
Onu da sürüklüyordu yanında,
Yahut onunla birlikte başka bir dala misafir oluyordu bir sonraki rüzgara değin.
Bıkmıyordu ağaç usanmıyordu bu ayrılıklardan.
Her sene aynı terane, her güz aynı senaryo.
Başrol bile belli..
Mutluydu sahip olduklarından,
Unutmuyordu geçenin ne yaşattığını ona.
Her bir ayrılık, gerisinde bir sürü anı bırakmış demekti onun için..
Ne bir yıpranmışlık ne bir bezginlik ne de bir üzüntü..
Dallarını daha da dik tutuyordu yeni baharlar geldikçe.
Niye öncekilerin vedasız ayrılıklarını, yenilerinin merhabalarında yaşasın ki?
Önemli olan aynı senaryoyu daha güzel sahnelemek değil miydi?
Mutlu olmak yahut mutluluğa sahip olmak,
Bunu gerektirmez miydi?
Belki de bu yükü başarıyla kaldırabildiği içindir ki,
Hüzünden bile mutluluğu çıkarmak; bahşedilmişti asırlık ona..

23 Haziran 2016 Perşembe

Bir Bebeğin Gülümsemesi

Sıradan bir günümü tasvir edemeyeceğim mutluluklarla dolduruyor,
Bir bebeğin gülümsemesi.
O an sarılmak geliyor içimden tebessümlere,
Duruyor zaman da saatin umurunda değil, bundan bana ne.
Bir an yaşıyorsam hayatımda,
Heh işte diyorum, şimdi.
Ve içim ısınıyor,
İçe düşen hiç bir ateş bu kadar yakmadı beni.
Bir fotoğraf karesinin ruhumu o ana hapsetmesi gibi,
Ama esaret değil bu bir teslimiyet,
Masum bir mutluluğa teslimiyet.
Seni hatırlar ya da hatırlamaz düşünmeden,
Sebep olduğunu bilerek -yahu sebep olmasan da gülüyorsa çok önemi yok-
Bir bebeğin gülümsemesi,
Kimsenin yaşatamadığı kadar çok yaşatıyor beni.

İşte yine yaşadığımı hissettiğim günlerden biri,
Farklı şiirlerde aynı şeyi bahsettiğim dizeler çarpıyor gözüme.
Kimsenin görmediği, göremediği, okuyamayacağı bir şiir.
Beden bulsa da sımsıkı sarılsam dediğim,
Daha doğmadan ölmüş, anılarını başka çocuklarımda yaşattığım,
En sevdiğim.

Bir bebeğin gülümsemesi.
İhtiyacım olan tek şey belki,
Pür ve hür bir mutluluğu görmek.
Neden nefes aldığımı hatırlatırken,
Çevremdeki insanlara göstermek istediğim yüzümü,
Bir bebekte görmek.
Bir bebekte gördüğüm şeyi binlerce kelime ile hissettirememek.

20 Haziran 2016 Pazartesi

Onca Kelime ile Anlatamadım

Nasıl başlayacağını bilemezsin söze,
Hissetmek kadar kolay değildir dile getirmek.
Yanlış kelimelerin ahengi,
Olmadığın birinin maskesini geçiriverir yüzüne.
Olmaktan korktuğun biri oluverirsin,
Olmasını istediğin birinin karşısında.
Korkun ifade edememektir pür olan hisleri,
Başkalarının ağzında kirlenen, klişeleşmiş cümleler ile.
Ele ayağa düşmüş sevgi cümlelerinden kaçarsın,
Yahut o an gözlerine bakamazsın,
Onun gözlerine yalandan bakanları görmekten korkarsın.
Annem geçse de yanı başımdan, eteğine saklansam dediğin bir an,
Daha da saçmalarsın.
Halbuki bıraksan zamana
-En büyük hıyanet eden kendisi aslında-
Rehber olur da götürür seni gitmek istediğin limana.

Seçemezsin aklından geçen kelimeleri,
Tasvir etmeleri için kalbinden geçenleri.
Hiç birine o sorumluluğu yükleyemezsin,
Taşıyacakları kadar yüklesen bile,
O kadar çok kelimeyi bir araya getiremezsin.
Hadi getirdin diyelim -farzı misal-
Kaybolur karşındaki, satırlar arasında.
Sen onu gün yüzüne çıkartmak isterken yaşadığın duygularla.

O kadar çok kelimeye, o kadar çok ahenk kurdum ki hayatta,
Her biri, başkasını anlattı aslında.
Her bir duygu, etrafımdaki insanlara aitti de,
Bana zeval olmadı kaleme aldıklarım,
Aidiyet hissetmedi hiç bir duygu bana.
Sayfalarca yazdım, henüz tanımadığım insanları,
Belki de hiç tanımayacağım insanlara anlattım.
Bir kendimi sana anlatamadım.

6 Haziran 2016 Pazartesi

Gideni Çok Bekleyeni Yok

Yaşananların değil de yaşanacakların peşindeydik hep.
Anda değil gelecek bir zamanda,
Onla değil, onun olacağına inandığımız bir hayalde..
Ve o şimdi nerede?
Başka birinin geleceğinde belki de.

Kim bilir kaç kere bıraktık yaşanacakları kadere,
Kaç kere suçu attık kendisine..
Daha birbirimize sarılamamış iken, nasıl da sarıldık zamana.
Gideni çoktu bu ilişkinin de bekleyeni yoktu sanki,
Sahi ilişki diyebilir miyiz onun fikrini almadan?
Yoksa inkar mı eder, bizim şu anı inkar ettiğimiz gibi?

Umurumda olmamalı;
Ötekileştirerek kurduğum cümleler,
Yahut tek başıma değilmişim gibi kullanmak kelimeleri.
Fikirlerin canı olsa nereye gideceklerini söylerdim de,
Bir tek hisler muhatabım olsun,
Konuşmaktan da yazmaktan da yorulduğum bu anda.
Dile de gelmesin kelimeler,
Kaleme de teşrif etmesin hanımefendiler, beyefendiler.
Bıraksınlar düşünceler peşimi,
Geri zamanda hislerin beni terk ettiği gibi.
Bıraksalar düşler umutlarımı beslemeyi,
Belki yeniden doğarım kim bilebilir ki?

30 Mayıs 2016 Pazartesi

Güzel Sevdik Ama Hakkını Veremedik

Nefes alıp da soluyamamak,
Koklayıp da canlandıramamak gözlerinin önünde,
Duyup da çıkaramamak kimin konuştuğunu..
Anıları hatırlamaya çalışmak ama onu hiç bir yerde bulamamak.
Nefesinin sıcaklığını, kokusunun yaşattıklarını unutmak,
Kavga ederken yükselen ve bir kaç dakika sonra -seni seviyorum- diye alçalan sesini unutmak.
Bir kağıt bir kalem verseler,
Onu çizemeyecek duruma gelmek.
Pusulasız keşfettiğin bir limandan, pusulayla ayrılmak;
Ucu umutsuz, bucağı onsuz denizlerde kaybolmak.
Onlarca kelime kullanıp da, ifade edememek,
Yahut kabullenememek.

İnsan özlemiyor ki kişileri diye itiraf edememek.
Özlenen şey hissedilenler, paylaşılanlar, hatıralar..
Ana ait olmayan, geçmişte kalan zamanlar ya da geleceğe ait olan hayaller.
Beklentiler..
İlk gördüğümüz andan, ufukta gözden kaybolduğu ana kadar oluşturduğumuz beklentiler.
Başkasına ait hayal kırıklıklarını sahiplenmek,
Sonra elimize battıkları vakit feryat figan eylemek.

İşte tüm bunlar anlatıyorken bizi,
Biz kaleme de alamadık dile getiremediğimiz kelimeleri.
Kabullenemedik ne sevdiğimizi, ne de artık gitme vaktimizin geldiğini.
Keşfettiğimiz her bir limanı yakıp yıkmadan,
-Amerika'ya giden bir İspanyol, İngiliz olmadan-
Ayrılamadık.
Kırıldığımız zamanlar, kırmadan devam edemedik.
Çok güzel sevdik, ama hakkını veremedik.

5 Mayıs 2016 Perşembe

Teşekkür Yahut Bir Özür

Teşekkür etmek istediğim insanlar var hayatta, ya da artık değiller hayatta.
Ne fark eder, gözlerimi kapattığımda zaman kavramı olmadığında,
Bir teşekkür, onların beni mutlu edebildiği gibi mutlu edebilir mi onları bilmiyorum, ama
Beni bir kez daha mutlu edecek, teşekkür etmek onlara.
Parmaklarında mecal kalmayana kadar, yüreğindeki ahengi kulağıma anlatan piyanist,
Gözlerimi kapadığımda bile hayal edemediğim şeyleri resmeden ressam,
Konuşmadan güldüren, güldürdükten sonra düşündüren o adam..
Teşekkür ediyorum, bencil olmadığınız için aslında.
Size ait olan hisleri paylaştığınız için benimle,
Ve benim de başkalarıyla paylaşmama izin verdiğinizde;
Her birimizin yan yana olacağı bir kent meydanı,
Saati yok bu tarz bir buluşmanın..

Özür dilemek istediğim anılarım var,
Kendime kızdığım bir kaç ben geçmişimde kalan,
Sırtımda nedensizce taşıdığım günahlarım, dönüp arkama baksam pişman mıyım?
Vermiş olduğum kararları layığı ile yapamadığım için belki,
Yahut hislerimi sakladığım benlere kızgınlığım.
İçimdekileri kelimelere dökemediğim her an,
-Yoksa dökmediğim mi demek daha doğru olur bilemem, bilmem-
Başkalarını dinlerken, kendimi dinlememem..
En büyükten bir küçük günahım, bayramlarda dahi kendimle dargın kaldığım;
Geçmiş derken bile bana ait değilmiş de başkası bana anlatmış gibi davranmam.
Geçti yahu diyememem bazen,
Bu konuda bile yalan söylerken, kendimi kandırmam.
Dolandırmam kendimi ve geleceği belirsiz olan bir kaç hayal satmam..
Geleceği bir istasyondaki bankta kıvrılıp beklemek iken hakkı,
Kahvem ve hırkam ile drama hikayeleri resmetmem.
Özür diliyorum şimdi kendimden.
Kendime değer vermediğim vakitlerde dahi, bana değer veren sizlerden.

2 Mayıs 2016 Pazartesi

Yalnızlıktı Paylaşılamayan

Yalnızlıktı teması..
Fırçası boya tutmazdı, tuvale bekaretini kaybettirmesin diye;
Kalemi mürekkep damlatmadı, bir şiir uğruna sayfalara.
Ve ne yazabildi ne çizebildi..
Yalnızlığı bir şair olarak da paylaşamadı bir ressam olarak da..
Ne mi yaptı, sahip çıktı o yalnızlığa.
Anladı ki bir şey yaparak def edemeyecek başından,
Taç eyledi bu sefer başına, bir sigara da ona uzattı.
Kendi kendine yarattığı dramalarda,
Başkaları için yazdığı şiirlerini okudu göz yaşlarıyla.
Gidişini resmettiği kaç kişi varsa geçmişinde,
Hepsi tablolarda hapsedilmiş bir şekilde karşısındaydı şimdi.
Durdu düşündü ya da düşündükten sonra durdu,
Belki de farkında değildi neyle yüzleştiğinin,
Ama bildiği tek şey artık zamanı gelmişti.
Yorganı kafasına çekip kurtulabileceği bir korku değildi bu;
Lakin gerek de yoktu, yalnızlık bir korku değildi,
Varoluşun en başından beri bir gölgeydi.
Bazen bomboş bir sokakta yanıp sönen bir lambayla doğardı,
Kalabalıklarda hiç farkına varılmazdı;
Daha doğrusu kime ait olduğu anlaşılmazdı.

19 Nisan 2016 Salı

Hayat Draması

Mürekkep ile yazılan şeylerin üzerini,
Kara kalemle karalamak gibi nefretlerim.
Ve bir silgiyle silmek tasvir ediyor vazgeçişlerimi.
Sadece kağıdı eskitmekte, beni yıpratmakta davranışlarım,
Kendimden arınmam lazım bunun farkındayım.
Mutluluk oyunları adını kendim koydum,
Kendi hayat dramama.
Şenlik var bilinçaltımda, lakin matem havası düşüncelerimin doğası.
Bir beni ben yapan anılarım yok ya,
Hayallerim, daha ebesi olacağım bir başka ben.
Yahut kendi kendini doğuracak hislerim,
Beden bulmak çok zor,
Kafeslerini ayırmak lazım hislerin ve düşüncelerin.
Birlikte olmayacakları aşikar, yine de bir sonbahar günü aşiyan,
Bir sayfasında anılar bir sayfasında hayaller..
Umutlar çekiyor yorgun bedenimi şimdiden az sonraya,
Ve dik oturmak zor artık o banklarda.
Kazınmış aşık isimleri yahut üzeri çizilmiş hayal kırıklıkları;
Birbiri içerisine geçmiş bir kaç kalp motifi..
Yırtılıp toprağa gömülmüş, şiirlerin mabedi sayfalar,
Eşelesen toprağı kim bilir kimler nelerini gömmüş bedenleri henüz diriyken.
Ah yok mu kendine has hüznü sonbaharın,
Akla şüphe ettiren.
Karnavallarda kaybolan çocuklar,
Henüz bir nokta ile son bulmayan dizeler.


12 Nisan 2016 Salı

Bugünde Yaşayan Bir Ben

Bir ressamın görebildiği kadar renkli değil bugün,
Yahut bir şairin kurguladığı yarını değil dünün.
Bir heykeltıraşın dokunuşları kadar hassas dokunamadığı da aşikar ruha..
Tebessüm bile ettiremeyen, üçüncü sınıf komedi filmi gibi bazen,
Yahut sadece korkutamadığı için tedirgin olunan bir korku draması.
Trajikomik bir olaydaki kahkaha kadar düşündürür sonrasında insanı.
Aynı şarkıyı farklı notalarla çalan iki müzisyenin uyumu,
Çalar saatinin sesini duymadan uyanan insanların hayatı..

Bir ressamdım tuvalinde yeşili eksik etmeyen,
Aşk kelimesini kullanmadan şiirlerinde hissettirebilen bir şair;
Hiç bir heykelimin boynunu bükük bırakmadım şu ana kadar.
Düşündürmeden güldürmek için günlerce düşünen bir insan,
Gelecek ya da geçmişten korkmayan bir bendim.
Tragedyalarda feryat figan, bazen de iki nota arasındaki gam..
Bir bebektim, anneme babama geceleri zehir eden,
Hayatlarındaki pişmanlıklarını ağlamalarım ile silip götüren..

Bugün bir bendim, anlatmak istedikleri içinde kaybolup giden,
Yüzme bilmeden, deniz kızına aşık olup,
Eline çekiç bile almamışken, tekneler inşa etme hayaliyle büyüyen.
Bir bendim bugün içinde yaşayan, sadece bir ben;
Yaşamaktan yoruldum dediğim vakitlerde bile,
Bir daha nefes alamayacağım korkusu ile derin derin nefes alıp veren.





11 Nisan 2016 Pazartesi

Küçüktüm Ben

Küçüktüm..
Dünyaya ait şeyleri kaçırmamak için,
Öğle uykularından kaçardım.
Sokakta top oynayan çocuklar olacaktı ben uyurken,
Yahut çizgi filmlerimin tekrarlarını izleyemeyecektim..
Gözlerimi kapatıp karanlıkta kaldığım o vakitler, yalnızdım.
Ne zaman fark ettim hatırlamıyorum,
Gözlerimi kapattığımda kendime ait bir dünya olduğunu..
Kendi çizgi filmimin baş kahramanı olabileceğimi,
Futbol oynarken kaleye geçmeyip, forvette oynayabileceğimi,
Ne zaman fark ettim gerçekten hatırlamıyorum.
Ama, o andan sonra başladı asıl hayat..
Bu sefer de fiziksel dünya bırakmadı yakamızdan ya..
Önce lise dedi öğle uykuları gitti elimizden..
Sonra üniversite;
Hayır zaten öğleyi aldın be, geceleri de çalmaya başladı.
Hep bir vaat verildi, hep bir havuç vardı önümüzde;
Şehir efsaneleri ile büyüdük her birimiz.
Liseye geç rahatlarsın, üniversiteyi kazan gerisi kolay.
Biz o kadar oyun oynamış çocuklarız,
Hiç bir sonraki bölümün bir öncekinden kolay olduğunu gördük mü?
Nasıl da inandık nasıl da koştuk havuçların peşinden.

Küçüktüm, ama bir bendim geçmişimden.
Büyüdükçe, bir başkası oldu ben içinde büyüyen.
Büyüdü meyve verdi ve öldü, son bahar dediğim bir anda.
Her son baharı da yalnızlığımda üşüdüğüm bir kış takip etti.
Gözlerimi kapatmayı daha çok sevdim bu zamanlarda,
Gözlerimi kapatıp kendi dünyamda bir ben olmayı..
Ama bazı sabahlar vardır güneşin yüzüne vurduğu,
Kuşların kulağına uyanman için fısıldadığı,
Geceden kalma hayallerin gerçekleşeceğine inandığın günler.
Büyüdüğümü inkar ettiğim bu zamanlar hatırlatır işte,
Öğleleri uyumamak için verdiğim mücadeleleri;
Küçük bedenimde büyük hayalleri taşıyabildiğimi..

14 Mart 2016 Pazartesi

Kazara Yaşamak

Hiç kazara yaşamak olur mu?
Taso mu bu, şansa cipsten çıksın!
Yahut barbut mu oynuyoruz bre?
Hep bunlar Nazım Hikmet'in dediğini yapıyoruz diye,
Yaşamayı ciddiye alıyoruz da;
Yaşamak bizi neye alıyor kim bile.
Dur dur alıp veremediğimiz yok yaşamakla..
Yani yaşamak değil de şans eseri hayatta kalmak ağır bastığından.
İşimiz gücümüz, tam yaşamak olacak,
Bir gülme tutuyor o sinir harbinde.
Diyor ki yine Nazım,
Yetmişinde bile zeytin dikeceksin..
Altmış beşinde emekli olacaksın,
O beş sene de zeytin dikmek için bekleyeceksin.
Kapatacaksın kendini bir sandığa, Pandora misali,
Ufak hesaplar yapacaksın yaşayabilmek için.
Acaba bu yoldan değil de şu yoldan mı gitsem diye düşüneceksin,
Otobüse binmek yerine yürüsem mi?
Ya yürürken tecavüze uğrarsam diye tedirgin olacaksın,
Bir minibüse bineceksin.
Ulan ne biçim iş, her bir kararında farklı bir gazete küpürü gözünün önünde.
İn minibüsten in..

Müjdat Gezen'in Şizoşems'te dediği gibi;
"Sen de fark ettin zaman kötü en iyisi biz işi deliliğe vuralım"
Öyle zamanlar değil böyle zamanlar tehlikeli be Şemsettin..
Ne benim cebim güvenli saklanman için,
Ne senin şapkan alır bunca insanı..
Yok ki vestiyer her sokak başı,
Asalım insanlık dediğimiz pardösüleri..
Bakalım ne var ne yok yüzlerin ardında;
Kaçımızın kalmış ahlaki değerleri,
Kızarmış mı yüzlerimiz olan biten karşısında;
Gülüşlerimiz maskelerimize mi çizilmiş yoksa;
İçten bir tebessüm edebilenimiz var mı hala?

Velhasıl kelam, bir kağıt bir kalem,
Yaz anam, yaz babam..
Sus vicdan, sus ulan.

10 Mart 2016 Perşembe

Mutluluğa Müptela

Senin de babası olduğun bir şiir vardır belki,
Sayfaları sararmış eski bir defterde.
İki kadeh rakının yanına keder olduğun da olmuştur,
Yakılan keyif sigarasına ateş olduğun da..
Üzülme.
Birilerinin hayatlarından çaldığın anları,
Başkalarının hayatlarında anı olarak bırakmışsındır.
Geçtiğin her yolda kokun kalmasa da,
Bazı yolların kokuları sinmiştir üstüne.
İçmesen de onunla sigara, yahut eşlik etmesen de rakısına;
Buram buram kokmuş ruhun, hayallerin kör kütük sarhoş,
Yarınını bulamadan sızmış bugünün bir kenarında.
Kirli bir bedene hapsettiğin, tertemiz bir ruhun varsa da;
Herkes mutluluğa müptela;
Mutlu edebildiğin kadar varsın onların hayatlarında.
Düşünme bu kadar, çıkamazsın işin içinden.
Kaçar gider tren, sen daha bilet kuyruğunda iken.

22 Şubat 2016 Pazartesi

Beklentiler, Umutlar ve Unutlar

Düşüncelerime batan hayal kırıklıkları..
Dün bir bugün sıfır sanki.
Ada vapuruna binip de Kadıköy'de inmek gibi bir şey bu,
Umut edip, hayalini kuramamak;
Tiyatroya gidip de ilk tiradı duyamadan ayrılmak gibi.
Toplanmayı bekleyen kırıkların var değil mi?
Başka birine ait bir hayalin kırıkları..
Başkasının kırdığı hayalin, düşüncelerime batan parçaları..
Ondan ve senden izler taşıyan,
Ama bana teslim ettiğin; benim bütününde yer alamadığım parçalar.

Daha önce hiç bulunmadığım bir yerde,
Yerlisi gibi davranmamı bekleyen insanlar..
Rolümün çoktan atandığı bir senaryoyu,
Okumadan, hissetmeden oynamamı bekleyenlerle aynı kişiler bunlar.
Ait olmadığım bir hayalin, sahibi olmam;
Ah beklentiler ve umutlar,
Unutlar, dünler ve yarınlar.
Dünler unuturlar da, yarınlar mı umutlular?
Bugün gerçekleşmeyecek beklentiler,
Yarın da bir bugün olacak diyen dostlar
İyi ki varlar.

Ne kadar yaratıcı olabilirsin,
Başkasının artıkları ile kendini inşa etme konusunda?
Hadi onu geçtim, dünü unuttum, bugünü bekledim;
Bir daha yetişebilecek misin aynı vapura,
Gidebilecek misin az önce tebessüm ettiğin o yaşlı amca ile aynı adaya?
Bir ömür gibi gelen dakikalarda,
Güldürdüğün o bebeği bir daha güldürebilecek misin?
Sen o oyunu terk ettin diye,
Belki de hiç tirat olmadı, mimikler anlam bulamadı;
Nereden bileceksin?
Yaşamayı reddettiğin anlar kadar yaşlandın..
Dünler unuttular, yarınlar umutlular da;
Bugünler de ona ait.
Bak kırıklar yine elde kaldılar.

21 Şubat 2016 Pazar

Gerçek Bir Kurgusal Zaman

Konuşmak için heyecanlandığın vakitlerde,
Susman gerektiğini hatırlatan bir dostun varsa;
Ya da biri seni gerçekten tedirgin edebiliyorsa,
Tüm bedeninle ona güvenmenin yanı sıra;
Ne mutlu sana..
Bir saniye için bir yıl yaşlanmaktan çekinmiyorsan,
Onunla bir hayatın hayalini
Beklemek değil de, birlikte çabalamak olarak görüyorsan;
Sadece nefes almakla kalmıyorsun inan.
Dün nasıl geçti sorusuna, yarın cevap vereceksen,
Bugün onun yanındasın anlaşılan.

Bir kere düşünmeye başladığında devamı geliyor değil mi?
İlla birinin dürtmesi gerekli, uyandırmak için seni.
Korkmaya başlamak bir kişiyi yaşamak istemenin en belirgin özelliği.
Tamam işte bu; dediğin o an.
Kaybetmekten, hem de senin olmayan bir şeyi kaybetmekten,
Korkmak.
Acizliğinin farkına vardığın, yalnız olduğun bir an.
Umut ettiren bir kaç içsel yargı;
Yazılan cümlelerdeki kelimelerin, kendi kendine yer değiştirmesi;
Kulağın duyduğu şarkıların bu kelimelerle eşleşmesi.
Kurgusal bir gerçeklik,
Sadece senin gözlerinle görülen, sadece kulakların tarafından duyulan.
Senin ve onun, birbirinizi heyecanlandırmaktan öte;
Tedirgin ettiğiniz bir gerçeklik.
Sadece gün yüzüne çıkmak için anını bekleyen,
Zamana sizden daha çok saygı duyan bir gerçeklik.
Şu an herkesin göremeyeceği,
Ama inanabileceği bir görü.

17 Şubat 2016 Çarşamba

İmkansız Olacaksın

Bir şarkının en sevdiğin bölümünü tekrar tekrar dinlemek gibi olmalı,
Onunla vakit geçirmek.
Yahut bir romanın okumaktan sıkılmayacağın satırları gibi,
Hep aynı kelimeler dahi olsa her seferinde farklı anlamlar katmalı sana.
Yazları çocukluğundan beri aynı beldeye tatile gitmek gibi biraz da,
Bildiğin yerlerde yeni heyecanlar yaşatmalı.
İmkansız olmalı yani.
Sen sen olarak kaldıkça imkansız olmalı.
Bu demek ki sen de aynı şarkıyı, üzerinde farklı giysilerle dinlemelisin,
Bazen dans ederken topukları vurmalı ayakkabının.
Ya da roman okuduğun yerdeki ışığın rengi sarı değil de yeşil olmalı.
En az bir kere o beldenin kışında gitmelisin tatile ki;
Yazını da kışını da yaşayabil.
Belki de bir sonraki yaz yüzmek yerine balık tutarsın aynı sahilde.
İstiyorsan kaybetmemek heyecanını aynı kişi ile,
En sevdiğin şarkıyı dinlerken mırıldanman gerekecek sözlerini,
Okumaktan sıkılmadığın romanın cümlelerini yaşaman,
Tatile gittiğin o beldeye ait olman gerekecek.
İmkansız ise o,
Bırakacaksın imkanlı olmayı.
İmkansız olacaksın ki, ortak bir paydan olsun onunla.
Gerekirse müzik olacaksın, dinlenmek için;
Şarkı olacaksın, seni yanlış söyleyen insanların dudaklarından döküleceksin.
Bir gün güneş olacaksın o beldenin insanlarının odalarına doğan,
Bir gün yağmur olacaksın tatilcileri kaçıran.
Onunla buluşmak için, sen O olacaksın.
Onun O'su, sen;
Senin Sen'i, o.
İmkansız olacaksın.

11 Şubat 2016 Perşembe

Hiç Oldu Kelimeler

O kadar çok kelime var ki cümle olmak isteyen
Sen sen sen, sen gelme sen de gelme diye seçiyorsun
Geride kalanlar da kendi aralarında cümleler oluşturuyor
Ağzından bir cümle dökülürken
İçinde milyonlarcası akıp gidiyor
He öyle boşa da akmıyorlar
Aklından kalbine, kalbinden midene
Neymiş efendim midemde kelebekler uçuyormuş
Cümleler debeleniyor içeride
Kusulmayı beklenen cümleler
O kelimeler hak etmiyor mu özgürlüğü
Masum bir mahkum gibiler adeta
Doğurduğun cümlelere bakmıyorsun
Sonra içine atıyorsun
Anası da sensin babası da o kelimelerin
Ama piç muamelesi yapıyorsun
Acaba görsen tanır mısın
Yoksa biri sana o cümleleri kursa
Görmezden gelip kendinden uzaklaşır mısın

21 Ekim 2015 Çarşamba

Yeni Bir Gün Yine Bir Ben

Neden kalktım şimdi yataktan?
Dünden farklı yapacak neyim var ki!
Yat zıbar biraz daha,
Başka bir beden yanında, yalnız bir ruhla.
Güne başlamanın en boktan yolu belki de
Dün geceden kalma yorgunluk,
Yarım bardak dolusu, odayı kokusuyla kaplamış şarap,
Damağa yapışan dil,
'Sanki başka zaman olsa çok kelimeler döküyor beyefendinin kendisi'
Yahu neden kalktı bedenim yataktan;
Hislerim vardı benim daha uyumakta olan.
Gün mü aymış yoksa
Gece ışığında piizlendiğim mi Ay?